Türk Edebiyatında Delilik Dili ve Tipolojisi

 

25 Mart 2015

Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ile Ses, Sanat, Edebiyat Kulübü’nün davetlisi olarak Üniversitemizde seminer veren yazar Prof. Dr. Mehmet Narlı, “Edebiyat ve Delilik” üzerine konuştu.

Narlı, “Deliliğin dilini kurmak mümkünse ki bana göre değil ama eğer mümkünse bunun kurulma imkânının olduğu tek yer sanat ve özellikle edebiyattır.” diyerek söze başladı ve 2013 yılında yayınladığı “Edebiyat ve Delilik - Türk Roman ve Öyküsünde Deliler ve Delilik” kitabının ortaya çıkma sürecini anlattı.

“Deliliğin tipolojisini kurmak mümkün mü?” Bu soruyla işe koyulduğunu ifade eden Narlı, öncelikle roman, sinema ve tiyatroda işlenen deli tiplerini araştırdığını söyledi. Özellikle sinemada çok fazla deli tipine rastladığını ancak buradaki delilik tipolojisinin ezbere olduğunu aktardı. Tahta bir ata binen, belli tikleri olan, direksiyon çeviren deliler olarak sinemaya yansıyan deliliği gerçekçi bulmadığını belirten Narlı, “Ama delilik tipolojisi nasıl ki gerçekçi olup olmadığını bilelim, fakat yine bu tipolojiyi de edebiyatın çizebileceğini düşünüyorum.” diye konuştu.

“Edebiyat ve Delilik” çalışmasını Ahmet Mithat Efendi’nin Çengi romanını düşünerek ortaya çıkardığını söyleyen Narlı, kitaptaki deli tipinin metinler arası bir deli tipi olduğunu ifade etti. Narlı, “Yazar bir taraftan Don Kişot’a gidiyor, bir taraftan Muhayyelat’a, bir taraftan da annesinin anlattığı hikâyeleri sıralıyor, yani üç koldan metinsel bir deli tipi vardı orada. İkinci dikkatimi çeken ise Hüseyin Rahmi’nin ‘Deli Filozof’ kitabı oldu. Daha romanımızın başında böyle bir şey varsa romanımız bunun peşine ne kadar düştü? İkinci sorumu böyle belirledim. Son sorum ise görgüsüz modernleşmemizin delilerimize ne yaptığıydı. Bu üç soruyu cevaplamak üzere yola çıkınca ‘Edebiyat ve Delilik’ çalışmam ortaya çıktı.” diye konuştu.

Prof. Dr. Narlı, “Millet olarak hiçbir zaman delilerden korkmadık, ta ki modernleşme başlayana kadar. O güne kadar sokaklarda dolaşan deliler, modernleşme ve psikiyatri çağıyla birlikte evlere, hastanelere kapatılıyor. Delilerdeki hikmete, ibrete ve emanete dair inanç dönüşerek, onların ruhsal hastalar olduğu inancı yerleşiyor.” dedi.

Romandaki Delilik Dil ve Tipoloji Olarak Gruplara Ayrılıyor

Türk romanındaki delilik tipolojisinin çoğunlukla psikiyatri çağının ürünü olduğunu söyleyen Narlı, romanımızda işlenen deliliği, dil ve tipoloji olarak ayırdığı grupları şöyle açıkladı:

“İlki, entelektüel düzlemde delilik. Bilincin tıkanmasıyla, çatlamasıyla alakalı bir delilik bu. Aykırı bir dil üretiyor yazar, Matmazel Noraliya’nın Koltuğu, Huzur, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Tutunamayanlar, Korkuyu Beklerken… Bunlar deliliğin entelektüel düzlemde ilerlediği romanlardan birkaçı. İkinci grup delilik, delilik ve akıllılığın tartışıldığı metinler olan felsefi düzlemde delilik. Hüseyin Rahmi’nin ‘Deli Filozof’u, Necip Fazıl’ın ‘Kader Böyleymiş’ ve ‘El’ hikâyelerini bu gruba örnek verebiliriz. Bir de deliliğin postmodern kurgu süreci var. İhsan Oktay Anar’ın, Hasan Ali Toptaş’ın kitapları bu kategoride. Rüya ve delilik grubuna ‘Abdullah Efendi’nin Rüyaları’nı, Samet Ağaoğlu’nun hikâyelerini örnek verebiliriz. Delidir ne yapsa yeridir çerçevesinde bir tarz da var, buna en güzel örnek ise Aziz Nesin hikâyeleridir. Deli Dumrul’dan gelen deli dolu tipler var az da olsa, Reşat Nuri’nin ‘Yeşil Gece’sindeki gibi. Kaynak taramasında en çok dikkatimi çeken delilik-velilik bağlantısının çok az işlenmesi. Tanpınar’ın ‘Erzurumlu Tahsin’, Mustafa Kutlu’nun ‘Beyhude Ömrüm’ hikâyelerini bu grupta değerlendirebiliriz.”