Türk ''Allah'' Derse Konferansı

10 Mayıs 2016

Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Dursun Ali Tökel, Türk kültüründe Allah lafzının kullanımını filmler, diziler ve günlük dil üzerinden incelediği çalışmasını Üsküdar Yerleşkesi’nde dinleyicilere sundu.

Merhum edebiyat tarihçisi Âmil Çelebioğlu’nun konuyla ilgili makalesinden alıntılar yapan Tökel, Çelebioğlu’nun da belirttiği gibi kendi araştırmalarında da duyguların başka hiçbir kelime kullanmadan Allah kelimesiyle ifade edilmesinin Türklere mahsus olduğu gerçeğiyle karşılaştığını söyledi. Bunun bazen kelimeyle ikileme, üçleme yaparak bazen kelimeyi vurgulayarak başarıldığını söylenen Tökel, Türkler dışında hiçbir İslâm toplumunda bu denli bir kullanıma rastlamadığını ifade etti. Bunun yanında hangi dilden olursa olsun Türkçeye geçen birçok kelimenin ilk anlamıyla kullanılmadığı gerçeğinin Allah kelimesi kullanılırken de geçerli olduğunu belirten Tökel, birkaç örnekle sözlerini destekledi. Tökel, “Bir işe başlamadan önce inşallah, işe başlarken bismillah, şaşırırken Allah Allah, kendimize güvenirken evelallah, azmedersek alimallah deriz. Mesela alimallah “Allah bir” demek. Bizim kullanımımızın anlamıyla alakası yok. Beğenirsek maşallah eğer çok çok beğenirsek 41 kere maşallah deriz. Sadece maşallahın kullanımıyla ilgili bile saatlerce konuşulabilir.” dedi.

Allah Lafzı Birçok Duyguyu Karşılıyor

Allah kelimesinin birçok duyguyu karşılayan versiyonlarına en çok Zeki Alasya - Metin Akpınar filmlerinde rastlandığını aktaran Tökel, filmlerden seçtiği kullanım örneklerini dinleyicilerle izletti. Dinleyiciler, acı, hayret, panik, korku, tehdit, meydan okuma, öfke, kızgınlık, sevinç ve daha birçok duygu dile getirilirken ağızdan çıkan “Allah” kelimelerini kâh gülerek kâh şaşırarak izledi. Tökel, filmlerde-dizilerde kullanılan Allah lafzının 1990’lı yıllardan sonra “aman tanrım”a dönüşmesinin de incelenmesi gerektiğinin altını çizdi.

Allah kelimesinin Türkçede çok sık kullanılmasını Âmil Çelebioğlu’nun sözleriyle açıklayan Tökel, “Âmil hoca diyor ki Türkler İslâmiyet’i Araplar gibi birinci elden öğrenmedi, tekkeden öğrendi. Dolayısıyla tasavvuftan gelen aşk ve gönül bağı nedeniyle Allah’tan hiçbir zaman korkmadık tersine O hep bizimle birlikte oldu. Bu da günlük hayatımıza yansıdı.” diye konuştu.